İnsanlar olarak, içinde yaşadığımız toplumun onayını alma arzusunun derin kökleri olduğu inkâr edilemez. Kültürel, sosyal ve psikolojik birçok dinamiği barındıran bu olgu, bireylerin kendilerini ifade etme biçimlerini, sosyal etkileşimlerini ve genel yaşam memnuniyetlerini doğrudan etkiliyor. Ancak bu onay arama süreci, günümüzde giderek değişen bir form alıyor. Özellikle sosyal medya platformlarının sıklıkla kullanılması, bireyler arasındaki etkileşimleri ve onay beklentilerini dönüşüme uğratmış durumda. Bu yazıda, toplumun seslerinin nasıl bir onay arayışına neden olduğunu ve bu dinamiğin bireylerin psikolojisine etkilerini ele alacağız.
Onay arama, insanların temel psikolojik ihtiyaçlarından biri olan aidiyet duygusuyla doğrudan ilişkilidir. Bireyler, sosyal ortamları içinde kabul görmek ve değerli hissedebilmek için, çevrelerindeki diğer insanlardan onay almak isterler. Bu doğuştan gelen bir ihtiyaçtır ve çocukluktan itibaren kendini gösterir. Çocuklar, ebeveynlerinin ve akranlarının onayını almak için çeşitli davranışlar sergilerler; övgü almak, takdir edilmek ve sevilmek, tüm bu davranışların ardındaki motivasyonlardan birkaçıdır. Bu süreç, ilerleyen yaşlarda da devam eder. Gençler, arkadaş çevresinin onayını alma çabası içinde, bazen kendi değerlerinden ve inançlarından ödün verebiliyorlar.
Modern yaşam, bireylerin bu onay arayışını çok daha karmaşık ve yoğun bir hale getirmiştir. Sosyal medya, insanların kendilerini ifade etme biçimlerini değiştirmiş ve onay arayışını farklı bir boyuta taşımıştır. Artık bir fotoğrafın veya gönderinin aldığı beğeni sayısı, bireylerin kendilerine olan güvenini ve sosyal ilişkilerini etkileyebilmektedir. Bir birey, sosyal medya platformlarında paylaştığı içeriklere gelen tepkilere bağlı olarak, kendini daha iyi veya daha kötü hissetmektedir. Bu durum, bireylerin psikolojik sağlığını tehdit eden bir kısır döngüye dönüşebilir.
Sosyal medyanın sunduğu dünyada, onay arayışının birey üzerindeki baskılarını göz ardı etmek mümkün değildir. Birçok kişi, sosyal medya aracılığıyla kendini ifade etmeye çalışırken, aynı zamanda başkalarının gözünde nasıl göründüğünü de sürekli olarak değerlendirmektedir. Bu durum, kişinin kendi kimliğini bulma sürecini karmaşık hale getirebilir. Bireyler, başkalarının onayını almak için çoğu zaman gerçek hislerini, düşüncelerini ve değerlerini bir kenara iterek, toplumun beklentilerine göre hareket etmeyi tercih edebilirler. Bu durumun en ses getirici yanlarından biri, bireylerin kendilerini mutlu hissetme biçimlerinin sosyal medya etkileşimlerine bağlı hale gelmesidir.
Son zamanlarda yapılan araştırmalar, sosyal medya kullanımının ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymuştur. Özellikle genç bireylerde, sosyal medya bağımlılığı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kaygı, depresyon ve öz saygı eksikliği gibi sorunlar giderek yaygınlaşmaktadır. Bireyler, sosyal medya platformlarında onay ararken, yeterince beğeni veya olumlu geri dönüş almadıklarında değersizlik hissi yaşayabilirler. Bu durum, bireylerin ruh sağlığını zedelemenin yanı sıra, sosyal hayattaki ilişkilerini de olumsuz etkileyebilir.
Onay arama, aynı zamanda bireylerin kendi sınırlarını belirlemelerinde ve kendilerini ifade etme becerilerinde de olumsuz etkilere neden olabilir. Bireyler, başkalarının beklentilerine göre şekillenen davranışlar sergilediklerinde, kendi kimliklerini bulmakta zorlanabilirler. Bu durum, bireyin öz değerini sorgulamasına ve ruhsal bir rahatsızlık hissetmesine yol açabilir. Toplumun onayını almak için yapılan fedakârlıklar, bazen bireyin kendine olan saygısını ve güvenini zedeler. Bu nedenle, toplumsal tanınma ihtiyacının psikolojik risklerini göz ardı etmemek gerekir.
Sonuç olarak, toplumun sesleri arasında kaybolmamak ve onay arayışının getirdiği strese yenilmemek için bireylerin kendi değerlerini tanıması ve onları ön plana çıkarması oldukça önemlidir. Sosyal medya ve geleneksel yaşam arasındaki dengeyi kurmak, kişisel gelişim ve psikolojik sağlık açısından kritik bir rol oynamaktadır. Kendimizi ifade ederken, toplumsal onay beklentilerinden sıyrılmak ve içsel mutluluğumuzu ön planda tutmak, sağlıklı bir birey olmanın anahtarıdır. Unutulmamalıdır ki, içimizdeki en önemli ses, kendi sesimizdir. Bu sesi duyabilmek için toplumsal onay beklentilerinden uzaklaşıp, kendimize bir yol çizmeliyiz.